22 Şubat 2013 Cuma

METROPOLİT HRİSOSTOMOS İMZASIYLA BİR İZMİR HİKAYESİ

Bazen bazı şeylere katlanmak çok zordur. Anlatması da, okuması da dinlemesi de ağır bir yüktür insana. Ancak bazı şeyleri anlamanın ve onların kıymetini unutmamanın yolu da bu zorluklardan geçer. İzmir, ki güzellikleri kadar acı dolu bir geçmişe sahip şehir, toprakları üzerinde siyahıyla beyazıyla onca isim barındırdı ki bugün bile tarihiyle ilgili anektodlara ulaştıkça içim cız ediyor. Anadolu topraklarında hiçbir şehir kolayca alınmadı bilirim, ancak Milli Mücadele döneminde belki de en büyük acıyı İzmir şehri ve halkı yaşadı. Rum'u, Ermeni'si, Yahudi'si ama en çok Türk'üyle bu şehir, ahalisi için en büyük kazanç olduğu kadar en büyük cezaydı da!


İzmir'in cennetini de cehennemini de yaşamış bir isim var ki, Yunan halkı tarafından 'Altın Ağızlı' anlamına gelen ve sevilen din adamlarına verilen  'Hrisostomos' mahlasına erişmiş, öte yandan yaşattıkları nedeniyle Türk halkı tarafından nefret oklarına maruz kalmış ve sonunda linç edilmiş olan din adamı Rum Metropoliti Hrisostomos anlatılıyor bu yazıda.

Yunanlar için bir aziz, Türkler için Türklük düşmanı sözde bir din adamı olmasını bir yana bırakırsak, Rum Metropoliti Hrisostomos dönemin şartları içinde Megali İdea, yani Yunan milletinin eskiden sahip olduğu tüm toprakları yeniden kazanma ülküsünün önce gelen savunucularındandır. Hangi açıdan bakılırsa bakılsın yadsınamayacak bir gerçek vardır ki, Hrisostomos İzmir tarihinde yaşanmışları belirleyen kilit insanlarından biridir. 1876 yılında bugünkü Bursa' nın Mudanya ilçesine bağlı Zeytinbağı ilçesinde doğan Hrisostomos, ailesinin fakirliği yüzünden kliseye verilmiş ve burada din adamı olma yolunda eğitim almıştır. Yunanistan'ın Drama kentinde ilk psikoposluk görevini sürdürürken bölgedeki yerel Rumları örgütlemesi yüzünden Osmanlıyla ters düşünce, iki ülke arasında en uygun yöntem izlenilerek bölgeden azledildi ve İzmir' e tayin edilmiştir.
1911 yılında başlayan bu görev 44 yaşındaki psikoposa İzmir gibi bir cenneti bahşetmişti. Zira o dönemde İzmir Türk' üyle Ermeni' siyle, Levanten'iyle Rum' u ve Yahudi'siyle kozmopolit bir şehirdi ve Rumlar için bir güven kaynağıydı. Türkler için gavur olan bu memleket, Rumlar için huzuru, rahatlığı, özgürlüğü simgeliyordu. Aldığı eğitimle aşırı millliyetçi bir karakterde olan Hrisostomos, Drama' da yaptığı örgütleyicilik çalışmalarını İzmir' de de sürdürecekti; hem de daha yoğun olarak.

İlk iş olarak 'İeros Polikarpos' isimli bir dergi çıkararak İzmir' deki Yunan halkının dikkatini çekmeyi ve ulus sevgisi savıyla dinsel ve siyasal otoriteye güveni pekiştirmeyi amaçlar. Anadolu Rumlarının kutsal bir kurtuluş ordusu kurarak makus talihine son vermeleri onun en büyük hayaliydi. Bu hayalin bilincinde olmak, Hrisostomos' un yaptıklarını daha iyi analiz edebilmek açısından çok önemlidir. Öyle ki 1913 senesinde Selanik ve çevresinden gelen Müslümanları geldikleri yere geri dönme konusunda ikna etme, özendirme ve para yardımı çalışmaları kafasındakilerin boyutu hakkında iyi bir örnek teşkil etmektedir zannımca.

O sıralarda valilik makamında Rahmi Aslan Bey oturmaktaydı ve şehir merkezinde bulunan Yahudi ve Hristiyan mezalıklarını şehrin dışına taşımak ve şehri güzelleştirmek amacındaydı. Bu taşınma konusuna İzmir Müftüsü Rahmetullah Bey ve Hrisostomos karşı çıktılarsa da vali fikrinden dönmedi. Karataş' a kadar uzanan Yahudi mezalığını kaldırarak yerine bugünkü Bahri Baba Parkı' nı yaptırdı. İttihatçı kimliğiyle tanınan Vali Rahmi Bey için bu direniş, hain psikoposu İzmir' den uzaklaştırmak için altın fırsattı. O dönemlerde ete süte karışmamaya dikkat etse de içten içe çalışmalarını sürdüren Hrisostomos kendisi olmasa bile adamları sayesinde idari konular hakkında bilgi ediniyor ve din adamlığından ziyade bir fesat ajanı gibi hareket ediyordu. Bu davranışları yüzünden Mayıs 1916' da İstanbul' a sürgüne gönderildi. Pasaport açıklarındaki gemiye tepki çekmemek için Gümrük İskelesi' nden bir sandalla nakledilen psikopos, arkasında yüzlerce Rum sevenini bırakırken bu şehre yeniden geleceğine dair ant içmişti. O, kafasına koyduğunu yapan biriydi.

Sürgünde olduğu iki buçuk yılın çoğunu İstanbul' da Fener Ortodoks Patrikhanesi' nde siyasi çalışamalara yoğunluk vererek geçirdi. Vali Rahmi' yi İzmir' den göndermek onun ilk girişimiydi ve 'katliamlar düzenlediği' gerekçesiyle onu İstanbul' daki İtilaf Devletleri Yüksek Komiserliği' ne şikayet etti. 25 Ekim 1918' de Köylü gazetesinde Vali Rahmi' nin veda mesajının yayınlandığı saatlerde, valilik koltuğuna Sakallı lakabıyla tanınan Nurettin Paşa oturmaya başlamıştı. İzmir' e dönmeyi kafasına koyan Hrisostomos için 1. Dünya Savaşı' nın bitmesi kaçınılmaz şanstı; zira Mondoros Mütarekesi ile Rumların çoğu Megali İdea' nın gerçekleşebileceğine daha çok inanır olmuşlardı.

1 Ocak 1919' da bindiği İzmir treninin Bandırma' da mola verdiği sırada hava almak için aşağıya inmiş ve  karşı rayda duran İstanbul treninin kompartımanının camındaki mutsuz yüz onun dikkatini celbetmişti. Adamın yanına gidip gülümseyerek, ' Evet Rahmi Bey, iste siz İstanbul' a dönüyorsunuz; ben ise İzmir' e dönüyorum!' dedi. Bu rastlantı Rahmi Bey 'in şanssızlığı mıydı, yoksa Hrisostomos' un şansı mıydı bilinmez ama, tren birkaç saat sonra Basmane' ye girdiğinde yüzünde düşmanını alt etmenin verdiği mutluluk ve gurur karışımı bir gülümsemeyle karşısındaki kalabalık Rum halkını selamlayacaktı metropolit.

Metropolitin İzmir'e döndüğü ve şehrin işgal edildiği güne kadar geçen dört buçuk aylık sürede yaşananlar, kendisinin bile hayal edemeyeceği kadar iyiydi. Limana demirlenen yabancı gemilerin sayısı günden güne artıyor, tüm dünyada olduğu gibi İzmir' de de şehrin Yunanlar tarafından işgal edileceği konuşuluyordu. Her ne kadar bu bilgiler Bab-ı Âli tarafından yalanlansa ve dahi İzmir Valiliği' nce inkar edilse de hazırlıklar devam ediyor; bu gizlilik Hrisostomos' un da halkın tepkisini çekmemek adına işine yarıyordu.

Halk arasında artan gerilim şehrin yerli gazetelerine de yansıyor; Rum ve Türk yandaşlığı keskin dillerle kaleme alınıyordu. Öyle ki Türkçülüğü savunan ve İttihatçılardan biri olan Haydar Rüştü Öktem 'in çıkardığı iki gazete - Anadolu ve Duygu - Hrisostomos' un üstü kapalı tehditlerine maruz kalacaktı. Hrisostomos' un fikriyle ortaya atılan Türk- Rum Gazeteciler Barış Derneği bu kavgalar arasında İzmir basınını dizginlemek ve halkı olası bir ayaklanmadan vazgeçirmek için düşünülse de başta Haydar Bey olmak üzere birkaç Türk aşığı gazeteci tarafından engellendi. Buna rağmen Hrisostomos' un en yakın dostu aynı zamanda İzmir' in tanınmış avukatlarından Çürükçüoğlu Nikolaki Efendi, halkı örgütleme konusunda metropolite yardım ediyor, çeşitli gazetelerde aldığı görevler ve yazdıklarıyla onun tarafında bir çizgi çiziyordu. Bu seçim şüphesiz Hrisostomos ile aynı sonu yaşamasına sebep olacaktı.

Hrisostomos' un ikinci büyük engeli Vali Rahmi' den sonra gelen yeni vali Nurettin Paşa idi. İkisi de aşırı milliyetçi olan bu zatların anlaşması mümkün olamazdı. Bir toplantı sırasında nezaketen ona elini uzatan Nurettin Paşa' ya elini vermeyip 'Ben sana elimi vermem. Siz Türkler cani bir halksınız. Senin elinden kan, Yunan kanı damlıyor.' demesi ipleri baştan koparmış, bardağı taşıran son damla ise Haydar Rüştü Bey' in Türk- Rum Gazeteciler Barış Derneği' nin kurulmasını engellemiş olmasıydı. Çünkü Hrisostomos ve has adamları biliyordu ki Haydar Bey 'in arkasında Nurettin Paşa vardı.

Kendisi gibi tutucu bir milliyetçi olan Nurettin Paşa ile anlaşamayacağını anlayınca ondan kurtulmak için Anadolu' da değişen güç dengelerini kullanarak Hürriyet ve İtilaf Partisi İzmir il yöneticilerine şikayet etti. Rum topluluğunun da desteğini almayı ihmal etmeyen Hrisostomos' un gerekçesi İzmir'in güvenliği için gizli örgüt kurmak, Türklere silah dağıtmak ve Rumları ağır savaş vergisi ödemeye mecbur etmek idi. Bu arada Rum halkı tarafından yeni validen memnuniyetsizlik dilekçeleri toplandı ve İstanbul' daki saraya gönderilmek üzere bir tutanak düzenlendi. Kendilerinden olmayan herkesi İttihatçı olarak suçlayan Hürriyet ve İtilaf Partisi hemen gereğini yaptı ve saraydaki arkadaşları Adalet Bakanı İsmail Sıtkı Bey' e dilekçeleri ve özel tavsiye mektuplarını yolladılar.Tutanakları Türklerin eliyle saraya gönderdiği için çok keyifli olan metropolit, aynı anda Nurettin Paşa tarafından yazıldığı iddia edilen ve halkı Rum katliamına sevkedici içeriği olan iki mektubu da kamuoyuna sunmuştu. Damat Ferit Paşa Hükümeti, İtilaf Devletleri' nin başvurusuna boyun eğerek 8 Mart 1919' da Sakallı Nurettin'i hem valilik hem de İzmir ve Çevresi Komutanlığı' ndan azletmişti. Nurettin Paşa, Hrisostomos' un hışmına uğrayan ikinci valiydi.

Kentteki gençleri izcilik adıyla toplaması, civar illerdeki Rumları İzmir' e yerleşmeye çağırması, Kızılhaç örgütü kurması ve burada genç erkeleri gizlice eğitmesi, Aya Fotini ve diğer kliselerde vaazlar vermesi onun amaçları uğrunda ne kadar kararlı olduğunu gösteriyordu. Her geçen gün güçlenen Hrisostomos için 15 Mayıs 1919 günü, ölmeden yaşadığı bir cennet günü gibiydi.

14 Mayıs' ta düzenlediği vaazda Rum halkına kurtarıcılarının yarın geleceğini bildiriyordu piskopos. Bu sırada Türkler kendi içlerinde haberleşerek gece Yahudi Mezarlığı'nda yapılacak olan toplantıya katılımı güçlendirmeye çalışıyordu. İzmir'in yeni valisi, Kambur İzzet olarak da bilinen Ahmet İzzet Bab-ı Âli tarafından Rumlara ve Yunan askerine mukavemet etmemekle uyarılmış; göreve geldiği günden beri de uyumlu bir politikayla suküneti sağlamıştı. Hrisostomos' a yakınlık kurmasındaki en büyük sebep, şüphesiz, olası Yunan işgalinde hayatını ve makamını korumak isteğiydi.

15 Mayıs sabahının erken saatlerinde Yunan askerleri kıyılardaki binlerce Rum' un 'Zito' (Yaşa) haykırışlarıyla İzmir' e çıkarken bandonun çaldığı Yunan Marşı eşliğinde mavi- beyaz giyinmiş halk bayraklarını sallıyordu. Bu, Yunan tarihinin görüp göreceği en kutlu gün olsa gerekti; zira o gün orada olan herkes Megali İdea' nın gerçekleşmesine şahit olmanın verdiği hazzı yaşıyordu. Başında süslü tören başılığı ve üzerindeki bol işlemeli tören kıyafetiyle Hrisostomos herkesten daha heyecanlıydı. Bu, onun hayatının amacına ulaştığı gündü ve belki de bu günün yaşamasında herkesten çok daha fazla payı vardı. Saat dokuzda başlayan resmi törende hep bir ağızdan Yunan marşı okunduktan sonra Başbakan Venizelos' un mesajı okunmuştu; mesajda iyi niyet göstergesi olarak İzmir' deki Türk, Ermeni, Yahudi ve Avrupalılara iyi davranılması isteniyordu.

Hrisostomos, İşgal Güçleri Kumandanı Zafiriu' ya ' Hoş geldin!' dedikten sonra tacı havaya kaldırdı; komutanı ve yanındakileri takdis etti: ' Tanrı adına gelen kişi kutsanmış ola...' Daha fazla konuşamayan metropolit diz çöküp Yunan bayrağını ağlayarak öptü. Ardından Zafiriu ile birlikte bir arabaya binip Konak Meydanı' na doğru yürüyüşe geçen askerlere eşlik ettiler. .Hükümet Konağı'nın önüne ulaşıldığında bayrak asma töreni başlarken patlayan bir silah sesiyle askerler dahil meydandaki Rumlar korkuyla kaçışmaya başladı. O silah sesi , Hrisostomos gibi milletine ve ülküsüne canı pahasına tutkulu olan Hasan Tahsin' in isyanı, haykırışıydı.

Kurşunun geldiği tarafı kestiremeyen ve ilk heyecanı atlatan Yunan askerleri karşılarındaki Sarı Kışla' ya ateş açmaya ve karşı koymama emri alan askerleri öldürmeye; daha da yetmeyip etraftaki Türk evlerine ve vatandaşlara da saldırmaya başladı. Ali Nadir Paşa makamının penceresinden salladığı beyaz mendille ateşin kesilmesini sağlamıştı ama almayı unuttuğu bir söz vardı: Kışlanın bahçesine çıkınca askerlerin başındaki subay tarafından tokatlanmıştı.. Belki de işgal bu aşağılanmayla gerçekten başlamıştı. Bu sırada bazı subaylar ' Yaşa Venezilos' demedikleri için dipçik ve süngülenerek öldürülmüştü. Bu şehitlerin arasında Albay Süleyman  Fethi Bey de vardı...

Vali Kambur İzzet ise yaşananları makamında izliyor ve 'Bakalım bunlar başıma ne işler açaçacak?' diye esefleniyordu. Ancak dostu Hrisostomos sayesinde makamında oturmaya ve yaşamaya devam etti. Zaten yenilenler için işbirlikçilik en mantıklı yol değil miydi?

18 Mayıs 1919 Pazar günü Türk halkı evlerinde korkuyla saklanırken İzmir Metropolitlik merkezi olan 'kutsal' Aya Fotini Klisesi' nde İzmir'in Yunanlarca işgali vesilesiyle ilk resmi şükran sunma ayini yapıldı!

İşgalin ilk gününde yaşanan bir olay vardır ki Hrisostomos' un İzmir' deki gücünü göstermesinin yanında, kinciliğini ve Türk düşmanlığını göstermesi açısından çok önemlidir. Yunan askerleri ilk iş olarak gazeteci Haydar Rüştü Bey' i aramaya başlar. Ayrıca İşgalden bir önceki gece yapılan toplantılarda İzmir çevresinde silahlanmayı ve çeteler kurmayı öneren Kemalpaşalı Emin Ağa, Hrisostomos' un bir adamı tarafından öldürülmeye çalışılır; ancak kuşandığı fişeklik bu mutlak katli engeller. Daha sonra Emir Ağa' nın fedaileri tarafından bulunan bu tetikçi öldürülerek yol kenarına atılır.

Hrisostomos nasıl Emir Ağa ve Haydar Rüştü gibi direnişçileri unutmadıysa, Nurettin Paşa da onu unutmadığını İzmir' e geldikten sonra gösterecekti.

İşgal günlerinde kah halk lideri, kah din adamı olarak görünen psikopos Türkler arasında bir söylentiye konu olmuştu ve Seydikoy' de bir klisede yaptığı konuşmada 'Yakında Türklerin leşleriyle kuyuları dolduracağız!' dediği dilden dile dolaşıyordu. Rum çetecileri örgütleyen ve Türklerin verdiği cılız tepkileri gazeteler vasıtasıyla abartarak ' Türklerin öldürdüğü Rumlar' şeklinde sunduran, Türk zulüm ve baskıları bastırdığı kitaplarla İtilaf Devletleri temsilcilerine gönderen Hrisostomos' un hakkındaki bu söylentiler pek de yalan olamazdı.

İlerleyen günlerde bölgedeki isyanların, çatışmaların ve şikayetlerin artması üzerine Osmanlı Hükümeti, Paris Barış Konferansı yetkililerine bir dilekçe gönderdi. İzmir' e gönderilmek ve şikayetleri yerinde incelemek için bir komisyon kuruldu ve bu komisyon dünya siyasal tarihine başkanından dolayı ' Bristol Komisyonu' ve hazırlanan rapora da 'Bristol Raporu' olarak geçti. Dinlenilen yöneticilerin, incelenen belgelerin ve raporların sonucunda bölgede bir Türk zulmünun olmadığı ve toplu Rum ölümleri haberlerinin yalan olduğu anlaşıldı. Hrisostomos' u dinleyen yetkililer ise hala aynı şeyi duyuyorlardı: Bölgede gerçekleşen olayların tek sorumlusu Türkler idi.

Çalışmalarına hız veren Hrisostomos, Genç Hristiyanlar Derneği adında bir dernek kurmuştu. Görünüşe göre siyasi amaçları olmayan ve sadece sporla ilgilenen bu gençler aslında askeri bir eğitimden geçiriliyor ve silahlandırılıyordu. Hrisostomos' un da desteğini alan bu dernek üyeleri 1920 yılbaşı günü işgale destek verdiklerini göstermek amacıyla gösteriler düzenlemişlerdi. 1920 yılının Noel Yortusu İzmir' de tam bir bayram havasında geçti. Aslında kısa sürede durdurulan gösteri Rum basını tarafından abartılarak Avrupa' ya sunulunca İzmir' den göç eden 25 bin Rum' un şehre geri dönmesine sebep olmuştu. Metropolit yorgun ama mutluydu...

Arkasına kurduğu derneklerı, Rum halkını ve kliseyi alan Hrisostomos 'vatani yardım' adı altında paralar topluyor, Türklerin İzmir' e yeniden girmesini engellemek için savunma hatları oluşturyordu. Bu sırada Osmanlı kabuğundan sıyrılan ve Kuva-yı Milliye adı altında örgütlenen Türk halkı Mustafa Kemal önderliğinde Anadolu' yu yabancılardan temizlemeye ve İzmir' e doğru yönelmeye başlamıştı. Mustafa Kemal de, Yunan askerleri de, Hrisostomos da biliyordu ki İzmir son noktaydı ve buradan kaçış yoktu. Korkma sırası bu sefer Rumlarda ve diğer azınlıklardaydı.

1922 Eylül' ünün ilk günlerinden beri kurtulma toplantıları yapan ve korkan halkı cesaretlendiremeyen piskopos, sırayla İtilaf Devletleri' nin konsoloslarını ziyaret ediyor ama istediği cevabı alamıyordu. İşgal sırasında desteklenen Yunan halkı, şimdi yapayalnız bırakılmıştı. Fırsatını bulan şehirden kaçmaya çalışıyor, ciddi bir psikolojik savaş yaşanıyordu. 7 Eylül günü yalnız kaldığı bir sırada seçimleri kaybeden ve o sırada Fransa' da olan Venezilos' a yazdığı mektupta artık kaçınılmaz sonun geldiğini ve Megali İdea' nın en az 100 yıl ertelenmek zorunda olduğunu yazar.

8 Eylül akşamı Aya Fotini Klisesi'n de bir ayin düzenledi ve İzmir' den kaçamayan Rumlarla birlikte uzun uzun dualar etti. Artık acı gerçeği kabullenerek  beklemek gerektiğini anlattı ona yaşlı gözlerle bakanlara.

9 Eylül 1922 sabahı Türk süvarileri çeşitli yönlerden şehre girip Konak istikametinde yürümeye başladılar. Hayat trajikomik olaylarla doluydu, 3 yıl önce evlerinin penceresinde ' Zito' diyerek çığlıklar atan Rumların yerinde şimdi 'Yaşasın!' diyerek bağıran ve alkışlayan Türkler görünüyordu. Türk askerlerinin bir kısmı Sarı Kışla' ya giderek Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını astılar. Yüzbaşı Şerafettin ve bir grup subay da Hükümet Konağı' na giderek burada Türk bayrağını göndere çekti ve şehrin kurtuluşunu ilan etti.

 Saat 10. 30 civarı, günlerden 9 Eylül 1922 idi...

10 Eylül günü Mustafa Kemal ile şehre giren Nurettin Paşa Vilayet' e yerleştikten sonra bir polisi Metropolitlik' e göndererek Hrisostomos' u yanına getittirir ve artık kendisini Metropolit olarak tanımayacaklarını, yerine bir vekil tayin etmesi gerektiğini söyler. Kliseye geri dönen Hrisostomos akşam ayininde son konuşmalarını yapar. Saat 20 civari yeniden Vilayet' e çağırılan piskoposun şüphelenmemesi için bu kez polisin yanında Rum Yaşlılar Kulübü' nden üç kişi daha bulunur.

Bu ikinci çağrıya Çürükçüoğlu Nikolaki ile giden Hrisostomos sonun geldiğinin farkındaydı. Makamına geldiğinde 'Türklere söven papaz sen misin?' çıkışıyla duyduğu kini saklayamayan Sakallı Nurettin Paşa' nın gözlerinde görmüştü ölümünü. Geçen sürede kaç Türk sivil ve asker öldürdüğünü sorması üzerine Paşa' nın ayaklarına kapanıp yalvarsa da bu hareket onun sonunu değiştirmeyecekti.

Ellerini ondan kurtaran Paşa bir askerine onları İkiçeşmelik' teki karakola götürülmesini ve sorgunun orada devam edilmesini istediğini emreder. Fakat işgal sırasında Metropolit' in tüm zulüm ve saldırılarına, aşağılanmalarına ve ağır tecavüzlerine maruz kalmış ve aileleri katledilmiş halk, daha karakola varamadan Hrisostomos ve yanındakilerin üzerine çullanmış ve onları linç etmişlerdir.

Bu ölüm şüphesiz ki Hrisostomos için süpriz değildi; zira kaçması için çok kez teklif alsa da o her zaman bunu reddetmiş ve içinde bulunduğu din ve millet adına gerekirse yine İzmir topraklarında öleceğini belirtmişti. Nasıl ki İzmir' de cenneti yaşamıştı, cehennemine de razıydı bu tutkulu din adamı. Son nefesinde sayıkladığı eski bir Latince deyim ise onun kafasındakileri açıklar nitelikteydi: 'Credo quia absurdum.' ( Saçma ama böyle olduğu için inanmak istiyorum...)

Hrisostomos tutkulu bir din adamı, koyu bir Yunan milliyetçisi ve bir Türk düşmanıydı. Yargılanmadan linç ettirilmesinin arkasında da Nurettin Paşa' nın aynı milliyetçi ve İslamcı ruhu yatmaktaydı.O güne kadar yapılan tüm idamlar Vilayet Konağı önünde yapılırken, onun İkişeşmelik' e gönderilmesi Paşa' nın intikam duygularının sonucudur.

11 Eylül' de linç edilerek öldürülen İzmir Rum Metropoliti Hrisostomos Kalafakis' in unuttuğu bir şey vardı. Türk milleti yok yere kimseye zulmetmez, hiçbir kavmin ari özelliklerine saygısızlık etmezdi; ancak vatan söz konusu olduğunda her seferinde Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğar ve haksızlık edeni acımadan yok ederdi. Türk milletinin en büyük serveti  sonsuza kadar savunacağı vatan toprağıyken, bu vatanın gözbebeği İzmir'i Yunan' a bırakması hayal bile edilemezdi!

Not: Yavuz Özmakas' ın Metropolit Efendi adlı kitabından alıntılar yapılmıştır.

1 yorum: